Günahı göz işler belasını gönül çeker
Günahı göz işler belasını gönül çeker
Çağımız insanın en büyük problemlerinden biri de hafıza zayıflığıdır. Yani günümüz insanı adeta hâfızalar da dumura uğramıştır. Bulanık zihinler, dağınık fikirler ve kirli kalpler sebebiyle özellikle gençler okuyup dinlediklerini aklında tutamayıp çok kısa bir sürede unutuyor. Oysa bir takım yaşlı insanlara, dedelerimize baktığımızda hafızalarının oldukça kuvvetli, zekalarının keskin olduğunu görüyoruz.
Mahzurlu olmasa bile lüzumsuz bakışlardan gözü korumak, gönül safiyeti ve huzuru bakımından gereklidir. İbn Arabi -kuddise sirruh- der ki;
“Lüzumsuz bakışlardan sakının. Çünkü böylesi bakışlar, kalbe arzu ve istek tohumu eker. Gaflete sebebiyet verir. Uzuvlarını başıboş bırakan kimse, kalbini yormuş olur. Bu, tecrübeyle sabittir. Kişi azalarını koruduğu müddetçe gönlü rahat eder. Göz, güzel bir şekle bakarsa, gönül ona takılır. Bu güzel şey, hali vakti yerinde olan birine aitse ve ona bakan onu elde edemeyecekse artık bu kimsenin gönlü o şeye bağlı kaldığından yorulur. Zaman olur, uyuyamaz. Hayat onun için sıkıcı olmaya başlar. Bu anlattığımız durum helaller içindir. Ya bir de haram bir şeye bakarsa onun durumu ne olur var sen kıyas et.”
Lüzumsuz bakışlardan sakınmak bu kadar kıymetli iken biz dikkatimizi kime, nereye ve ne için odaklanıyoruz? Çünkü dikkatimiz nereye odaklanırsa zihnimiz de onlarla meşgul oluyor.
Spor müsabakalarını, tartışma programlarını, yemek, evlilik programları ve dizileri izlerken öyle bir dikkatle izliyoruz ki, dış dünyaya sağır kesiliyoruz. Bu durum hem dikkatin sanal dünyaya transfer olup, gerçek hayattan soyutlanmasına sebep oluyor.
Dikkatimizi telefon, televizyon, tablet ekranlarında yoğunlaştırdığımızda baktığımız izlediğimiz her ne varsa bunların tamamı helal objeler olsa dahi, akıp giden zamanın ve bu şekilde heba edilen ömrün hesabını nasıl verebiliriz?
Bizleri Yaratan, “Gençliğini nerede harcadın?
Ömrünü nerede harcadın?
Paranı servetini nasıl kazandın ve nasıl harcadın?
Sağlığını korumak için ne yaptın ve nasıl kaybettin?” diye sorduğunda verecek cevabımız var mı? Nimeti veren, verdiği nimetin hesabını elbette soracaktır.
Hayatını öğretmenlik mesleğine vakfeden, güçlü bir hafızaya sahip olduğu bilinen Mahir İz merhuma;
“Hocam, maşallah çok keskin bir zekânız, muazzam bir hafızanız var. Elli, altmış sene evvelini dün gibi hatırlayıp söyleyebiliyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Üstad cevap verir;
“Bize okula gittiğimiz ilk gün yolda nasıl yürünür, bunun kaidesini öğrettiler.
Göz, ayağın ucunda olacak yolda yürürken gözümüz hep ayağımızın ucundaydı. Hep önümüze bakardık. Sizler boyuna etrafınıza bakıyorsunuz…
Ona bak, şuna bak…
Sizde hafıza olmaz. Günahı göz işlerse de belasını gönül çeker. Gözler bakar, gönül rahatsız olur ve hafıza zayıflar.” buyurur.
Evet göz, sadece görene değil, görülene de müspet ya da menfi bir tesir icra eden yüce bir nimettir. Nimeti nimet olarak korumak, onu azap ve gazap vesilesi haline getirmemek, elbette bir terbiye meselesidir.
Kendini terbiye eden dervişe “Allah’la aran nasıl?” diye sormuşlar.
“Nasıl olsun çok iyi, hep onun dediği oluyor.” demiş.
Teslim ol. Tefekkür et. Mükâfatın kıymeti meşakkattedir. Dünya tatma yeridir, doymaya çalışma. “Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın…” (Araf, 7/200.)
Kendini değiştirme iradesini gösterirsen Allah seni değiştirir. Bu bir kanundur. “Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez ve şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Enfal, 8/53.)
Selam ve dua ile…