İnsanlığı çıplak olana, hiçbir ahlak kuralı giydiremezsiniz
İnsanlığı çıplak olana, hiçbir ahlak kuralı giydiremezsiniz
Ahlak rafa kalkmış, terbiye askıya asılmış, edebin esamesi okunmuyor.
İnsanoğlunun bu dünyada da öbür dünyada da en büyük ve sonsuz hazinesi, sahip olduğu güzel ahlâk ve edebidir.
Nitekim Cenâb-ı Hak, Hazret-i Peygamber’in yüksek değerini ifade sadedinde âyet-i kerîmede;
“Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin” (el-Kalem, 4) buyurmuştur.
Anadolu irfanı da;” İnsanlığı çıplak olana hiç bir ahlak kuralını giydiremezsin.” der.
Bu ülkede en büyük sorun ahlak sorunudur. Ahlaklı doktor, ahlaklı öğretmen, ahlaklı mühendis, ahlaklı siyasetçi…
Çocuklarımıza iyi bir meslek, iyi bir eğitim hayalinden önce iyi bir insan olmayı öğütlemeliyiz.
Yaşlılara, kadınlara, topluma karşı ahlâklı olmayı aşılamalıyız. Kimin daha cahil olduğunu diploma ve statü değil sergilediği davranış ve ahlâk belirliyor.
Ahlâkın bozulması, insanın bozulmasıdır. Öyleyse işe bu bozulmayı düzeltmekten başlamalıyız. Bunun için de önce bu hastalığın sebepleri bulunmalı, ‘hastanın hikâyesi’ni en baştan bilmeliyiz.
“Diyebilirim ki; tarihte Müslümanın başına gelen en büyük musibet, “dindar” kavramının içinden ahlâkî sorumluluğunun boşaltılmış olmasıdır.
Başlangıçta böyle bir ayırım yokken, zamanla İslam kültüründe farzlar/vacipler dondurulmuş, insan ilişkilerine dair birçok ahlâkî ödev, toplumsal yarara dair birçok sorumluluk farzdan/vacipten çıkarılıp, “Olursa iyi ama olmasa da olur” haline getirilmiştir.
Bu suretle Müslümanların hayatında dindarlık neredeyse birkaç şeklî ibadete indirgenmiştir.
Sonuçta din, zamanla her yerde lafı edilen ama ahlâkî tavırlarda lazım olduğunda ortalıkta görünmeyen, yaşanmaktan çok kullanılan bir araç haline geldi; bu yüzden ulemamız bile kimliksiz, kişiliksiz oldu.” (Mustafa Çağrıcı)
Allâh’ım!
Gönüllerimizi Peygamber Efendimiz’in güzel ahlâkı ve edebi ile ziynetlendir. Dünyada ve âhirette yüzümüzü ağartacak ahlâkî davranış ve güzel amellere muvaffak eyle!
Selam ve dua ile…