İpotekli Zihinler
İpotekli Zihinler
Günümüzde vatandaşlarımızın bir çoğu ülkemizi devamlı bazı batılı ülkelerin huzurlu yaşamlarıyla kıyaslıyorlar.
Niye bu kadar cahilsiniz diye sormaktan kendimi alamıyorum. Eğer bugün ülkemizde ve Ortadoğu’da huzursuzluk varsa sebebi de huzurlu dediğiniz ülkeler ya da onlar gibi düşünenlerdir. Batılı yüzlerce yazar bile bunu söylerken ipotekli zihinler ancak boş şablonlarla düşünüyorlar.
Ayrıca ülkemizi yirmi yıl öncesine kadar bu tip düşünenlerin kendi zihniyetleriyle yönetildiği zamanlarla hiç kıyaslayamıyorlar. Çünkü o zamanlar devleti tarafından terk edilmiş bir millet olduğumuzu akıl edemiyorlar.
Yirmi yıl önce mahallemize ya da köyümüze bir gurbetçi gelse üstün ırk muamelesi görürdü. Herkes etrafına toplanır, saygıyla ve çekinerek ne gösterecek, ne anlatacak da şaşıracağız diye beklerdi; çünkü bizi tüm insani imkanlardan mahrum bırakan devletimiz çeşitli kurumları aracılığıyla değersiz olduğumuza da inandırmış, batılıların üstünlüğünü dayatmayla herkese kabul ettirmişti.
Devleti yönetenlerin dahi bazı büyükelçilerden aldıkları talimatlarla desteklediği terör örgütleri başımıza bela edilmişti. Bu vesileyle de ülkenin tüm kaynakları askeriyeye aktarılıyordu.
Askeriye demişken Ali Şeriati “üçüncü dünya köle halkları kendi ordularının işgali altındadır” diyor ya, öyleydik işte. Kudretli generaller hükümetlerin başındaki sopaydı. Ülkede ne zaman birileri batılıların istemediği bir şeyler yapsa darbe yapar, işleri yoluna sokarlardı.
En büyük düşmanları terör örgütleri veya başka tehlikeler değil, irticacı adını verdikleri dindarlardı. 2000’lere gelmişken bile askere süngüyle eğitim yaptırır, medya aracılığıyla da hepimizi en güçlü orduya sahip olduğumuza inandırırlardı.
Aslında değişen bir şey yok. O gün “irticacı” olarak baktıkları kesime şimdi “Siyasal İslamcı” gözüyle bakıyorlar. Ve bu zihniyete göre “Siyasal İslamcılar” bu ülke için terör örgütlerinden daha tehlikeli!
Bir de insanlar kutuplaştı diyorlar ya; aslında tek kutup kendileriydi, başka bir kutuba tahammülleri yoktu.
Devlet hastanesinde bir doktor, hasta çocuğunu tedaviye götüren başörtülü bir anneyi “git düzgün giyin gel” diye kovunca alkışlıyorlardı.
Dindar insanları üniversitelerden kovarlarken, namaz kılan memurları memuriyetten atarlarken, kendileri gibi düşünmeyenleri tecrit ve tehdit edip aşağılarlarken hiç kutuplaşıyoruz demiyorlardı.
Yanlış yaptıklarını söyleyen birileri kendi aralarından bile çıksa öldürüyor, suçu Müslümanlara atıyor, kitlelerini de sokaklarda kahrolsun şeriat diye bağırtıyorlardı.
Zenginlik bir tek kendi haklarıydı. Ne zaman kendilerinden olmayan birileri başarılı olsa yeşil sermaye diye karalanıp batırılıyordu. Müslümanlar üçüncü sınıf olarak kalmalıydı, zengin olamazlardı. Onlar sadece işyerlerinde mavi yaka, evlerinde hizmetçi olmaktan öteye gidemezdi.
Görgüsüzlüğü ben de sevmem ama bunların sosyal medyada dindar görünümlü bir zengin gördüklerinde çıldırmalarının asıl sebebi de budur.
AK Partinin iktidara gelmesiyle ülke, özgürlükler ve ekonomi alanında kendisinden önceki dönemde yaşayanların hayal etmekten bile vazgeçtiği güzel bir dönem yaşadı.
Gezi olayları ve hain terör örgütü FETÖ darbe girişimi tatbikî etkili oldu ama sonrasında bir türlü ekonomide toparlanma sağlanamadı.
Terör örgütü FETÖ ile iltisaklı kamu kurumunda çalışanların tasfiyesini fırsat bilen bazı liyakatsizler bir şekilde kadroları işgal etmeye başladı. Ve devlette liyakat sıkıntısı başladı.
Liyakatsizlerin ilk verdikleri zarar hak etmedikleri özgüvenlerinin dışa vurumu olan kibirli tavırları oldu. Devlet makamları bir anda millete tepeden bakan, oturduğu makamın önemini bilmeyen, hakkını veremeyen isimlerle doldu.
Devlet millet için var zihniyeti devlet devlet için var zihniyetine dönüştü ve devlet kutsanmaya başladı. Bu tavır AK Parti öncesindeki devletin ‘laik devlet milletten önemlidir, millete rağmen hatta milletten bile korunmalıdır’ zihniyetiyle benzeştiğinden kötü çağrışım yaptı.
Ancak hem yirmi yılın refah içindekilerin referansıyla hem de güçlü bir alternatif olmamasından dolayı ciddi bir çoğunluk hala AK Partinin eski haline dönmesini, partisini tekrar halkın partisi, devleti de olaylar karşısında devlet refleksi göstermekten önce insanlarının haklarını önceleyen devlet haline getirmesini bekliyor. Ancak bu liyakatli isimlerle çalışılarak mümkün olabilir.