Kâinat bir kitaptır, okuyabilene
Kâinat bir kitaptır, okuyabilene
Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri, birgün pek çok kimsenin telâş ve merak içerisinde bir yere doğru koşuşturduğunu görür ve onlara;
“–Böyle telâş ile nereye gidiyorsunuz?” diye sorar.
Onlar da;
“–Falan yerden bir âlim gelmiş! Allah Teâlâ’nın varlık ve birliğini bin bir delille îzah ediyormuş! Onun bu delil ve îzahlarından istifadeye gidiyoruz. İstersen sen de buyur!” derler.
Bunun üzerine Cüneyd Hazretleri tebessümle onlara bakarak şöyle der;
“–Gören gözler, işiten kulaklar ve hisseden kalpler için kâinatta sayısız ilâhî şahâdet terennümleri ve deliller var. Bizzat Cenâb-ı Hakk’ın, kendisi hakkında nice şahâdeti var. Ey ahâlî! Bütün bunlara rağmen şüphesi olan varsa, buyursun gitsin! Bizim gönlümüzde gümânın (şüphenin) kırıntısı dahî yoktur.”
Kainatı, ondaki ilahi esrar-ı sezerek okumak; ancak kalp ile, yani gönül basireti ile mümkündür. Bu bakımdan en kötü şey; âmâlığı değil, kalbin âmâlığıdır. Zira bu dünyada âmâ kalp, kıyâmette de âmâdır. (Osman Nuri Topbaş Hocaefendi) Onun için Cenâb-ı Hak, kullarının gafletini izâle ederek onları intibaha getirmek üzere âyet-i kerîmede şöyle buyurur:
“(Ey Habîbim! Sana karşı gelenler) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (el-Hacc, 46)
Kainat okumasını bilene muazzam bir kitaptır.
Kâinat adı verilen bu kitap; kader kalemiyle zamanın yaprakları üzerine yazılmış ve kudret eliyle yapılmıştır. İçindeki harika sanatlarla büyük bir kitap olarak okuyucuya sunulmuştur.
Bazen okuma yazma dahi bilmeyen bir çobanın feraseti bizi şaşırtabilir. Çünkü okumaktan maksat evvelâ kâinatı okumaktır. Evet, kâinat okunmayı arzulayan bir kitaptır. Onun bu arzusu, bir insanda, hayvanda, gökyüzünde, suda ya da toprakta; birçok şekilde tezahür ve tecelli eder.
Şu kâinat kitabında, her mahluk gibi her hadise de bir kelime yahut bir satır hükmünde o satır ise bir bahçedir. O bahçede; çiçekler, ağaçlar ve bitkiler birbiri içinde, yanlışsız mükemmel şekilde yazılmışlar.
Onlarda da esmâ ve sıfat-ı İlahiye tecelli etmektedir ve onların da doğru okunması gerekir. İşte, hadiselerin altında gizli olan bütün hakikatler ancak Kur’ân’ın irşadı ve talimiyle doğru okunabilmiştir.
Kâinat sonsuz hakim bir sanatkar ister. Zira bu kâinat öyle bir kitaptır ki, her sahifesi çok kitapları tazammun eder. Hatta, her kelimesi içinde bir kitap vardır. Her bir harfi içinde bir kaside vardır…
O kitap ki yoldaştır, sırdaştır okuyanına.
Her sayfası ayrı bir hüzzam ve de melankolik…
Sen konuşursun o dinler, o konuşur sen dinlersin. Gözyaşlarını siler yol gösterir yolu arayana.
Her sayfasında ayrı bir hikâyenin döndüğü, sonunu baştan bilmemiz mümkün olmayan mükemmel yazılmış altı yazılı değil, alın yazılı bir kitap…
Hiç kimseye hikâye yazmaz hikâyeler yazar.
Sen bu kainat tiyatrosunda asla tek karakter olamayacaksın, hep değişecek rolün sonra duyguların.
Şimdi bir düşün bakalım bu kaçıncı rolün, en son hangi filmde yardımcı oyuncu oldun.
Velhasıl;
“İslam’da hayat, insan yetiştiren koskoca bir mektep; kâinat ise, insanın okumakla mükellef bulunduğu muhteşem bir kitaptır. Okumasını bilmeyenler hep aynı sayfayı okur ve maalesef onlar için hayat hep tek sayfadır…
Selam ve dua ile…