Liyakat olmadan kazanılan, müstahak olmadan kaybedilir
Liyakat olmadan kazanılan, müstahak olmadan kaybedilir
İnsanlarımız yaptığı işine ya da mesleğine küskün…
Küstürdüler çünkü.
Öyleyse kim yaptı?
Kim küstürdü?
Kategorize ederek suçluyu işaret etmek yanlış olur. Çünkü çetrefilli bir durum…
Hakkın sahibine teslim etmeyi öyle geniş bir çerçevede ele almak gerekiyor ki konuyu, sayfalarca sürebilecek bir tespitler silsilesi canlanıyor gözümde.
Ama ben konuyu kompakt bir hâle getirip direkt sonuca bağlamaya çalışacağım.
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.” (Nîsa, 58)
Evet emaneti ehline vermek…
Adâletle hükmetmek…
Şimdi insan şöyle bir düşünse, nelerin bu kapsama gireceğini bir hayâl etse, liste uzar gider.
Hükmetmek, hüküm sahibi olmak, sadece idarecilerin, devlet büyüklerinin ya da işverenlerin yetki alanı mı?
“Hüküm” kelimesinin dilimizde ilk anlamı, yargıdır. Yani hükmeden kişi, bir konuda son yargıya varan kişidir.
Ve biz insanoğlu, ehliyeti ve yetkiyi elimizde bulundurduğumuz her alanda yargı, karar veya hüküm veren canlılarız.
Yani yukarıda zikrettiğimiz âyet-i kerîme, kişileri ya da kişi gruplarını değil, bütün insanoğlunu muhatap alıyor.
Bir baba evlatları arasında hükmederken, bir işveren çalışan(lar)ı ilgilendiren bir karara varırken, bir dost dostuna öğüt ve fikir verirken ve kısaca bir canlı bir canlıya etki etme imkânına sahipken, adâletle hükmetmek mecburiyetindedir.
Evet meslek ve iş sahipleri küskün…
Çünkü artık ölçü; o işi ne derece iyi yaptığınız ya da o işte ne derece başarılı olduğunuz ölçü olmaktan çıkmış.
Çok genel bir yargıya vardım ve herkeste bunun farkında kamu kurum ve kuruluşlar da hatta pek çok iş sahasında kıstaslar büyük dejenerasyonlara uğramıştır.
Mesela Kamu kuruluşundan personelsiniz, inanç, bilim ve ahlâki durumumuz, işinizdeki çabanız ve dirayetiniz, kabiliyetiniz değil, sadakattaki yarışçı ruhunuz kayda değer bulunuyor.
Bir üreticisiniz, ürünün kaliteli, uzun ömürlü ve insan sağlığına olumlu ölçülere uygun tasarlamanız değil, en ucuz, en hızlı ve en seri üretimi meydana getirmeniz değer görüyor.
W. Shakespeare “liyakat olmadan kazanılan, müstahak olmadan kaybedilir.” demekte.
Öyleyse bütün hüküm, yargı ve karar sahiplerine bir teklifte bulunuyorum.
Her ne işte ya da ne mevkide olursa olsun, bir amir memuruna ve temas ettikleri diğer alt çalışanlarına hüküm verirken; zevahire, etikete, süse, kılıfa, pakete, cinse değer vermeyi bırakmak zorunda.
Öze, hakikate, sıfata, içe ve kabiliyete bir alan açmalı.
Bu yapıldığında, gerçek değerler değer görecek, sahte süsler ve gösterişte şaşaalı ama içte çürük oluşumlar çöp olacaktır.
İşte o zaman biz, insan cinsi, adâletle hükmeden sâlih kullar olma şansını ve daha değerli bir yaşam alanını emekle abâd etme imkânını bulmuş olacağız.
Hem ne buyurmuş Peygamber Efendimiz (sav):
“Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyâmeti bekle!” (Buhârî, İlim 2, Rikāk 35)
Selam ve dua ile…